18 Aralık 2016 Pazar

Bir Hayalin Peşinden...

Bugün yepyeni bir hayal düştü aklıma. Bir hayalin ilk tohumu ekildi zihnimde. Önce yapabileceğime inanmam gerekiyor ki tutunduğum dal daha da güçlensin. Önce içimde sindirmem gerekiyor ki korkularımdan, endişelerimden uzaklaşabileyim ve kendimi özgürleştireyim. 

Gitmeye dair takıntılarım, düşüncelerim uzun zamandır -yaklaşık on yıl kadardır- karşı koyamadığım bir arzuya dönüştü. Hep yurt dışına dair hayaller kurarken, bugün belki de bu gidişin bu kalabalık beton yığını, insanları çürümüş şehirden gitmek olabileceği düştü aklıma... 

Birkaç zamandır, yakın geçmişte sahip olduğumuz mal-mülk kaybının yaşattığı depresyonu şimdilerde bir avantaj olarak görebilir miyim diye düşünüyorum. Beni bağlayan hiçbir şeyin olmaması anlamına gelen bu sahipsiz yaşama durumunu istediğim yerden istediğim yere gidebilme olarak görebilirim.

Gidecek miyim, bilmiyorum ama gitmek istediğimi biliyorum. Zaman...

13 Kasım 2016 Pazar

Yazmanın İyileştirici Gücü Üzerine

Yazan, çizen insanları çok önemsiyorum. Çünkü yazmak insanın kendini dinlemesi, kendisi hakkında, dünyası hakkında düşünmesini tetikliyor. Okumak da öyle keza ama yazmak çok başka… Yıllar sonra yazdıklarını okumak ve kendinle ilgili değişimi görmek zaman zaman utanç verici olabilirken zaman zaman da gurur kaynağı olabiliyor. Kurmaca yazmak ise bambaşka bir evren, bambaşka bir süper güç bana göre.

Bazen kendimle ilgili keşke çok iyi bir yazar olabilseydim ya da çok güzel sesli bir yorumcu diye düşlüyorum. Bu yeteneklere sahip insanlara çok imreniyorum. Keşke herkes yazmanın ve müziğin sihirli gücünü keşfedebilmiş olsa. Sanırım o zaman dünya hayallerimizin de ötesinde güzel bir yer olurdu. Vakitsizlikten yakındığımız her bir dakikanın, saniyenin önemini çok daha iyi kavrayabilirdik belki. Çünkü yazmak insanın durup dinlenmesi, dinlemesi demek…

Bu bloğu açalı bir yılı geride bıraktım, ama ben bile yazmak konusunda tembel davranıyorum. Bir iç dökme olarak, yazarak güçleneceğimi düşündüğüm, hayal ettiğim bu yolda ben bile kendimi yalnız bıraktım. 


3 Eylül 2016 Cumartesi

The Leftovers 1. Sezon İncelemesi

Hayatım boyunca okuduğum kitapların ve izlediğim şeylerin bir şekilde bir anlam ya da bir yol göstermek için karşıma çıktığı gibi garip bir inancım var. Yani nedense hiçbir zaman öyle aylık edebiyat dergilerini ya da gazetelerin kitap eklerini karıştırıp ne, neden çok satmış gibi istatistiklerle okuma listemi şekillendiren biri olmadım. Bir şekilde o kitabın okunma zamanının gelmesiyle karşıma çıkıp hayatımdaki bir şeylere yön vereceğine inandım. Temmuz ortasında Dostoyevski'nin 1866 yılında yayımlattığı Suç ve Ceza'sını okumaya başladım. Bugün bu eserin dünya klasikleri arasında yer aldığını, üzerine yazılmış yüzlerce yazının olduğunu hemen herkes biliyor. Benimse burada kelimelere dökmek istediğim şey bambaşka bir şey: The Leftovers televizyon dizisi.

The Leftovers: Alışmanın Dayanılmaz Ağırlığı


Keskin ve alakasız bir geçiş gibi dursa da The Leftovers ve Suç ve Ceza'nın benim için birçok ortak noktası var. Her şeyden önce hissettirdikleri duyguların paydaşlığı tek başına yeterince sağlam bir argüman. Suç ve Ceza'nın bir yerinde -yanlış hatırlamıyorsam Marmeladov'un ölümünden sonra- şöyle der Raskolnikov: 


"Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!"  


13 Mart 2016 Pazar

Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf

Bir İçgüdüyle Başladı Her Şey...

Üniversitede okurken İngilizce aslından okuduğum Kendine Ait Bir Oda kitabını, bu defa bir içgüdüyle yeniden okumaya başladım. Kitap rafları arasında gezinirken yıllar önce İngilizcesinden okuduğum hikayeyi bu kez nedense Türkçesinden okumak için içimden bir şeyler dürttü. Üstelik bu seneki okuma listemde bile yoktu bu kitap, diyorum ya tamamen bir içgüdü... 

Fikir Sanat Eserleri kanunnamesi kapsamında yazarının ölümünün üzerinden 70 yıl geçtikten sonra telif hakkı sona eriyor, böylelikle yayın evleri telif ücreti ödemeden baskı hakkına sahip oluyor. 1941 yılında intihar ederek hayatına son veren Woolf'un kitapları da bu kapsamda birçok farklı yayınevinden basılı olarak satışta bulunuyor. (bkz. D&R) Tüm yayınevlerinden çıkan baskılarını kim çevirmiş, çevirenin özgeçmişi nedir, daha önce neleri çevirmiş gibi detaylara bakıp ince eleyip sık dokuduktan sonra Kırmızı Kedi yayınlarından İlknur Özdemir çevirisinde karar kaldım ve okumaya başladım.

12 Mart 2016 Cumartesi

İnci Gibi Dişler - Zadie Smith İncelemesi

İyi Bir İlk Romancı Olarak Zadie Smith

Zadie Smith’in iyi bir yazar olarak piyasaya giriş yapacağı 1997 yılında, ilk seksen sayfalık müsveddesini yayıncısına götürüp 250.000 Pound avans verilen "İnci Gibi Dişler" adlı kitabından belliydi. Hamilton yayın evi kitabın ilk taslağını gördükten sonra ondaki cevheri hemen fark etmişti. 2000 yılında, Cambridge’deki son yılında Smith kitabı tamamladı ve yayımlanır yayımlanmaz çok satanlar listelerini alt üst etti. Jamaikalı bir anne ve İngiliz bir babanın kızı olan Smith ilk kitabı İnci Gibi Dişler’de Londra’da yaşayan farklı kültürlerden ve dinlerden üç ailenin hayatını anlatıyor. 2001 yılında Everest Yayınlarından çıkan kitabı Türkçeye Mefkure Bayatlı kazandırmıştır. Kitap yayımlandığı yıl birçok ödüle layık görülmüştür; Costa Book Awards, bilinen adıyla Whitbread Ödüllerinde En İyi İlk Roman Ödülü, The Guardian İlk Roman Ödülü, Commonwealth İlk Roman Ödülü gibi birçok farklı ödüle layık görülmüştür. 2002 yılındaysa kitabın TV yayın hakları BBC tarafından satın alındı. İnci Gibi Dişler aynı zamanda TIME dergisinin seçtiği 1923-2005 yılları arasında İngilizce yazılmış en iyi 100 roman arasında da yer almaktadır.