İyi Bir İlk Romancı Olarak Zadie Smith
Zadie Smith’in iyi bir yazar
olarak piyasaya giriş yapacağı 1997 yılında, ilk seksen sayfalık müsveddesini yayıncısına
götürüp 250.000 Pound avans verilen "İnci Gibi Dişler" adlı kitabından belliydi.
Hamilton yayın evi kitabın ilk taslağını gördükten sonra ondaki cevheri hemen
fark etmişti. 2000 yılında, Cambridge’deki son yılında Smith kitabı tamamladı
ve yayımlanır yayımlanmaz çok satanlar listelerini alt üst etti. Jamaikalı bir
anne ve İngiliz bir babanın kızı olan Smith ilk kitabı İnci Gibi Dişler’de
Londra’da yaşayan farklı kültürlerden ve dinlerden üç ailenin hayatını
anlatıyor. 2001 yılında Everest Yayınlarından çıkan kitabı Türkçeye Mefkure
Bayatlı kazandırmıştır. Kitap yayımlandığı yıl birçok ödüle layık görülmüştür;
Costa Book Awards, bilinen adıyla Whitbread Ödüllerinde En İyi İlk Roman Ödülü,
The Guardian İlk Roman Ödülü, Commonwealth İlk Roman Ödülü gibi birçok farklı ödüle
layık görülmüştür. 2002 yılındaysa kitabın TV yayın hakları BBC tarafından
satın alındı. İnci Gibi Dişler aynı zamanda TIME dergisinin seçtiği 1923-2005
yılları arasında İngilizce yazılmış en iyi 100 roman arasında da yer
almaktadır.
Ülkemizde, 2001 yılında ilk
baskısının yayımlanmasına rağmen daha çok Elif Şafak’ın 2011 yılında
yazdığı İskender ile olan “benzerliğinden” dolayı adını duyurdu. Benzer hikayeler ve
kurgulara sahip iki kitabın ismi birlikte anılarak tartışmalara sebep oldu.
İntihal mi yoksa fikir hırsızlığı mı tartışmaları gündemi meşgul ederken Hanif
Kureishi aracılığıyla konudan haberdar olan Zadie Smith’in Elif Şafak’a destek
çıkan bir mektup yayımlamasıyla ortalık hafif de olsa duruldu. Konu hakkında
detaylı okumak yapmak istersiniz buraya tıklayabilirsiniz.
Romanın hikayesi az önce de
değindiğim üzere Londra’da yaşayan, (ya da Londra’ya göç etmiş) üç farklı
ailenin hikayesini konu alıyor. Jamaika kökenli Clara ve kendisinden yaşça hayli büyük İngiliz kocası
Archibald Jones ailesi, askerliğini Archie ile birlikte yapmış olan Bangladeş
kökenli Samet ve eşi Alsana İkbal ailesi ve hikayenin sonlarına doğru ikinci
nesille birlikte tanıştığımız aristokrat kökenlerinden gelen bilimle yoğrulmuş
İngiliz Chalfen’ler. İç içe geçmiş olay örgüsünün yanı sıra Smith’in olayları
ustalıkla ve incelikle yorumlayarak betimlemesi kitabın başarısının arkasındaki
en temel etkenlerdir diyebiliriz.
Romana Giriş: Doğu-Batı Sentezi mi Çatışması mı?*
*Yazının bundan sonraki kısmı kitaba dair sürprizbozanlar içermektedir.
Roman 1975 yılının 1 Ocak günü
ile açılır. Yeni bir yılın ilk günü, yeni başlangıçlar, yeni kararlar… Oysa
Smith ilk dakikadan itibaren okuyucusunu şaşırtmak istemektedir. Orta sınıfın
hüküm sürdüğü bir bölge olan Cricklewood’da intiharın eşiğinde bir karakterle
Archibald ile ilk karşılaşmamız tam da bu açılış sekansında gerçekleşiyor. Fakat
onun ne yapmaya çalıştığına anlam veremeyen Mo Hüseyin İsmail tarafından
intihar girişimi yarıda kalır ve Archie aslında hayatı ne kadar “istediğini”
fark edip vazgeçer. İlginç karakterler yaratımının yanı sıra onları
betimlemedeki kusursuzluğuyla Smith’in son derece absürt karakterleri asla göze
batmaz ve yaşamdan kopuk durmaz. Kitaptaki her karakterde bunu
hissedebilirsiniz. İlk sayfadan tanıştığımız Archie örneğinde olduğu gibi, onun
olimpiyatlara katılmış bir koşucu olması, ikinci dünya savaşında savaşmış bir
asker olması, Shakespeare göndermeli yarı deli histerik ilk karısı Ophelia ve Dünyanın Sonu
Partisi’nde tanıştığı Jamaika kökenli kendinden 28 yaş küçük ikinci karısı
Clara’nın nasıl olur da üşengeç Archie’nin hayatında bir araya geldiğini
sorgulamazsınız. Çünkü okurken bunların son derece “gerçek” ve olması mümkün
şeyler olduğunu düşünürsünüz.
Öte yandan Samet ile başlayan
İkbal ailesinin de hikayesi bir o kadar absürtlüklerle doludur. Büyük büyük
babası isyankar Mangal Pande’nin gölgesinde kendini ispatlama ve dünyaya bir
“iz bırakma” çabasıyla, aynı Archie gibi kendisinden hayli küçük karısı Alsana
ile İkballerin de hayatları pek gerçekçi değildir. Ama tüm bunlara rağmen
sayfaları karıştırırken inanırsınız ve bu birleşen parçalar size hiç de saçma
görünmez. Archie Batı’nın sembolü olurken, Samet İkbal Doğu’yu yüklenen ama Batı medeniyeti içerisinde bu
sorumluluğun altında ezilen taraf olur. Her iki ailede de tüm karakterler kendi
özelinde dini ve hayatı birbirinden farklı yorumlamaktadırlar. Özellikle Samet
Batı medeniyetinden yaşayan ve Batı’nın sunduğu "tüm nimetlerden" faydalanan bir
Müslüman olarak sıkışmış ve iki yüzlü bir hayat sürmeye başlamıştır.
Her iki ailenin de yeni doğan çocuklarıyla ikinci
jenerasyonun hikayesi başlarken yepyeni bir dünyanın ve dönemin de kapıları
aralanmaya başlar. Böylelikle romanda karşılaştığımız Doğu-Batı temasına yeni
bir zıtlık daha eklenir: kuşak çatışması. İkballerin ikiz erkek çocukları
olurken, Jones ailesinin melezi bir kız çocuğu olarak dünyaya gelir. Az önce
Doğu’nun yükü altında ezildiğini belirttiğim Samet bu yükün kefaretini
ikizlerden birini gizlice Bangladeş’e göndererek ödemeye kalkar. Macit ve
Millat adlı ikizlerden Macit’i doğuya göndererek “en azından” onun iyi bir
Müslüman olmasını sağlayacak ve böylelikle batının yozlaşan medeniyetine karşı
kendi zaferini kazanmış olacaktır. Samet İkbal ve eylemleri üzerinden batıya
göç etmiş bir doğulunun yaşadığı tüm çelişkiler gözler önüne seriliyor. Her
şeyden öte Müslüman bir kişilik olarak Samet’in yaptıkları öncelikle İslam'a ters düşüyor. Kendi için de Tanrı ile yaptığı küçük anlaşmalarla da içini rahat
ettiremeyince çareyi Macit’i göndermekte buluyor. Fakat planları ne yazık ki
umduğu gibi gitmiyor. Bangladeş'te yaşayan Macit okumuş, sorgulayan bir entelektüel olarak İngiltere'ye geri dönerken, İngiltere'nin göbeğinde yaşayan Millat katıldığı kökten dinci radikal grubun etkisiyle daha fazla dine yönelen karakter olur.
Kitabın akışından söz etmek gerekirse son bölümlere gelene kadar oldukça akıcı ilerleyen sayfalar son bölümlerde hikayenin teklemesiyle yavaşlıyor. Sonunu bağlamak adına yaratılan atmosfer ve son sayfalarda hikayeye dahil olan yeni isimler yapaylık ve yüzeysellik arasında gidip geliyor, okuyucunun kafasını karıştırıyor.
Kitabın kapanışı başlangıç bölümlerinden birinde yer alan hikayeye bağlanarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlıyor. Fakat öncelikle kitaptaki zaman olgusunun uzunluğu, okuyucunun aklında birtakım boşluklar yaratıyor. Yeni bir yılın ilk sabahıyla açılan kitap, yılın son günündeki bir yılbaşı kutlamasıyla sona eriyor. Bu şekilde kendi zaman olgusunu tamamlamayı planlayan Smith, bu bir yıla neredeyse 30 sene sığdırmaya çalışıyor.
Sonuç olarak, iyi betimlenmiş karakterlerden yaratılan başarılı durum yaratımları Smith'in tarzını oluşturuyor. İlk romanını yazan bir yazar olaraksa ufak tefek aksamalara rağmen takdiri ve övgüyü sonuna kadar hak ediyor. 2016 yılı okuma listemin ilk sırasında olan kitabı tüm kitapkurtlarına tavsiye ederim.
Kitapta Beni En Çok Etkileyen Alıntı
"İnsanları asla küçümsemeyin, kendilerinin olmayan acıyı izlerken, kötü haber verirken,televizyonda bombaların düşüşünü seyrederken, telefonun öbür ucunda bastırılmış hıçkırıkları dinlerken, aldıkları keyfi de asla küçümsemeyin. Acı tek başına sadece Acı'dır. Fakat Acı + Mesafe = Eğlence, röntgencilik, insani ilgi, gerçekçi sinema, keyifli bir kahkaha, anlayışlı bir tebessüm, kalkık bir kaş veya gizlenmiş nefret olabilir."
İnci Gibi Dişler (White Teeth)
Zadie Smith, Everest Yayınları,
Cep Boy 608 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder