12 Mart 2016 Cumartesi

İnci Gibi Dişler - Zadie Smith İncelemesi

İyi Bir İlk Romancı Olarak Zadie Smith

Zadie Smith’in iyi bir yazar olarak piyasaya giriş yapacağı 1997 yılında, ilk seksen sayfalık müsveddesini yayıncısına götürüp 250.000 Pound avans verilen "İnci Gibi Dişler" adlı kitabından belliydi. Hamilton yayın evi kitabın ilk taslağını gördükten sonra ondaki cevheri hemen fark etmişti. 2000 yılında, Cambridge’deki son yılında Smith kitabı tamamladı ve yayımlanır yayımlanmaz çok satanlar listelerini alt üst etti. Jamaikalı bir anne ve İngiliz bir babanın kızı olan Smith ilk kitabı İnci Gibi Dişler’de Londra’da yaşayan farklı kültürlerden ve dinlerden üç ailenin hayatını anlatıyor. 2001 yılında Everest Yayınlarından çıkan kitabı Türkçeye Mefkure Bayatlı kazandırmıştır. Kitap yayımlandığı yıl birçok ödüle layık görülmüştür; Costa Book Awards, bilinen adıyla Whitbread Ödüllerinde En İyi İlk Roman Ödülü, The Guardian İlk Roman Ödülü, Commonwealth İlk Roman Ödülü gibi birçok farklı ödüle layık görülmüştür. 2002 yılındaysa kitabın TV yayın hakları BBC tarafından satın alındı. İnci Gibi Dişler aynı zamanda TIME dergisinin seçtiği 1923-2005 yılları arasında İngilizce yazılmış en iyi 100 roman arasında da yer almaktadır.





Ülkemizde, 2001 yılında ilk baskısının yayımlanmasına rağmen daha çok Elif Şafak’ın 2011 yılında yazdığı İskender ile olan “benzerliğinden” dolayı adını duyurdu. Benzer hikayeler ve kurgulara sahip iki kitabın ismi birlikte anılarak tartışmalara sebep oldu. İntihal mi yoksa fikir hırsızlığı mı tartışmaları gündemi meşgul ederken Hanif Kureishi aracılığıyla konudan haberdar olan Zadie Smith’in Elif Şafak’a destek çıkan bir mektup yayımlamasıyla ortalık hafif de olsa duruldu. Konu hakkında detaylı okumak yapmak istersiniz buraya tıklayabilirsiniz. 

Romanın hikayesi az önce de değindiğim üzere Londra’da yaşayan, (ya da Londra’ya göç etmiş) üç farklı ailenin hikayesini konu alıyor. Jamaika kökenli Clara ve kendisinden yaşça hayli büyük İngiliz kocası Archibald Jones ailesi, askerliğini Archie ile birlikte yapmış olan Bangladeş kökenli Samet ve eşi Alsana İkbal ailesi ve hikayenin sonlarına doğru ikinci nesille birlikte tanıştığımız aristokrat kökenlerinden gelen bilimle yoğrulmuş İngiliz Chalfen’ler. İç içe geçmiş olay örgüsünün yanı sıra Smith’in olayları ustalıkla ve incelikle yorumlayarak betimlemesi kitabın başarısının arkasındaki en temel etkenlerdir diyebiliriz.

Romana Giriş: Doğu-Batı Sentezi mi Çatışması mı?*

*Yazının bundan sonraki kısmı kitaba dair sürprizbozanlar içermektedir.

Roman 1975 yılının 1 Ocak günü ile açılır. Yeni bir yılın ilk günü, yeni başlangıçlar, yeni kararlar… Oysa Smith ilk dakikadan itibaren okuyucusunu şaşırtmak istemektedir. Orta sınıfın hüküm sürdüğü bir bölge olan Cricklewood’da intiharın eşiğinde bir karakterle Archibald ile ilk karşılaşmamız tam da bu açılış sekansında gerçekleşiyor. Fakat onun ne yapmaya çalıştığına anlam veremeyen Mo Hüseyin İsmail tarafından intihar girişimi yarıda kalır ve Archie aslında hayatı ne kadar “istediğini” fark edip vazgeçer. İlginç karakterler yaratımının yanı sıra onları betimlemedeki kusursuzluğuyla Smith’in son derece absürt karakterleri asla göze batmaz ve yaşamdan kopuk durmaz. Kitaptaki her karakterde bunu hissedebilirsiniz. İlk sayfadan tanıştığımız Archie örneğinde olduğu gibi, onun olimpiyatlara katılmış bir koşucu olması, ikinci dünya savaşında savaşmış bir asker olması, Shakespeare göndermeli yarı deli histerik ilk karısı Ophelia ve Dünyanın Sonu Partisi’nde tanıştığı Jamaika kökenli kendinden 28 yaş küçük ikinci karısı Clara’nın nasıl olur da üşengeç Archie’nin hayatında bir araya geldiğini sorgulamazsınız. Çünkü okurken bunların son derece “gerçek” ve olması mümkün şeyler olduğunu düşünürsünüz.

Öte yandan Samet ile başlayan İkbal ailesinin de hikayesi bir o kadar absürtlüklerle doludur. Büyük büyük babası isyankar Mangal Pande’nin gölgesinde kendini ispatlama ve dünyaya bir “iz bırakma” çabasıyla, aynı Archie gibi kendisinden hayli küçük karısı Alsana ile İkballerin de hayatları pek gerçekçi değildir. Ama tüm bunlara rağmen sayfaları karıştırırken inanırsınız ve bu birleşen parçalar size hiç de saçma görünmez. Archie Batı’nın sembolü olurken, Samet İkbal Doğu’yu yüklenen ama Batı medeniyeti içerisinde bu sorumluluğun altında ezilen taraf olur. Her iki ailede de tüm karakterler kendi özelinde dini ve hayatı birbirinden farklı yorumlamaktadırlar. Özellikle Samet Batı medeniyetinden yaşayan ve Batı’nın sunduğu "tüm nimetlerden" faydalanan bir Müslüman olarak sıkışmış ve iki yüzlü bir hayat sürmeye başlamıştır.

Her iki ailenin de yeni doğan çocuklarıyla ikinci jenerasyonun hikayesi başlarken yepyeni bir dünyanın ve dönemin de kapıları aralanmaya başlar. Böylelikle romanda karşılaştığımız Doğu-Batı temasına yeni bir zıtlık daha eklenir: kuşak çatışması. İkballerin ikiz erkek çocukları olurken, Jones ailesinin melezi bir kız çocuğu olarak dünyaya gelir. Az önce Doğu’nun yükü altında ezildiğini belirttiğim Samet bu yükün kefaretini ikizlerden birini gizlice Bangladeş’e göndererek ödemeye kalkar. Macit ve Millat adlı ikizlerden Macit’i doğuya göndererek “en azından” onun iyi bir Müslüman olmasını sağlayacak ve böylelikle batının yozlaşan medeniyetine karşı kendi zaferini kazanmış olacaktır. Samet İkbal ve eylemleri üzerinden batıya göç etmiş bir doğulunun yaşadığı tüm çelişkiler gözler önüne seriliyor. Her şeyden öte Müslüman bir kişilik olarak Samet’in yaptıkları öncelikle İslam'a ters düşüyor. Kendi için de Tanrı ile yaptığı küçük anlaşmalarla da içini rahat ettiremeyince çareyi Macit’i göndermekte buluyor. Fakat planları ne yazık ki umduğu gibi gitmiyor. Bangladeş'te yaşayan Macit okumuş, sorgulayan bir entelektüel olarak İngiltere'ye geri dönerken, İngiltere'nin göbeğinde yaşayan Millat katıldığı kökten dinci radikal grubun etkisiyle daha fazla dine yönelen karakter olur. 

Kitabın akışından söz etmek gerekirse son bölümlere gelene kadar oldukça akıcı ilerleyen sayfalar son bölümlerde hikayenin teklemesiyle yavaşlıyor. Sonunu bağlamak adına yaratılan atmosfer ve son sayfalarda hikayeye dahil olan yeni isimler yapaylık ve yüzeysellik arasında gidip geliyor, okuyucunun kafasını karıştırıyor. 

Kitabın kapanışı başlangıç bölümlerinden birinde yer alan hikayeye bağlanarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlıyor. Fakat öncelikle kitaptaki zaman olgusunun uzunluğu, okuyucunun aklında birtakım boşluklar yaratıyor. Yeni bir yılın ilk sabahıyla açılan kitap, yılın son günündeki bir yılbaşı kutlamasıyla sona eriyor. Bu şekilde kendi zaman olgusunu tamamlamayı planlayan Smith, bu bir yıla neredeyse 30 sene sığdırmaya çalışıyor. 

Sonuç olarak, iyi betimlenmiş karakterlerden yaratılan başarılı durum yaratımları Smith'in tarzını oluşturuyor. İlk romanını yazan bir yazar olaraksa ufak tefek aksamalara rağmen takdiri ve övgüyü sonuna kadar hak ediyor. 2016 yılı okuma listemin ilk sırasında olan kitabı tüm kitapkurtlarına tavsiye ederim. 

Kitapta Beni En Çok Etkileyen Alıntı 

"İnsanları asla küçümsemeyin, kendilerinin olmayan acıyı izlerken, kötü haber verirken,televizyonda bombaların düşüşünü seyrederken, telefonun öbür ucunda bastırılmış hıçkırıkları dinlerken, aldıkları keyfi de asla küçümsemeyin. Acı tek başına sadece Acı'dır. Fakat Acı + Mesafe = Eğlence, röntgencilik, insani ilgi, gerçekçi sinema, keyifli bir kahkaha, anlayışlı bir tebessüm, kalkık bir kaş veya gizlenmiş nefret olabilir."



İnci Gibi Dişler (White Teeth)
Zadie Smith,  Everest Yayınları,
Cep Boy 608 sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder